15 Temmuz, Asker-Sivil İlişkileri, Türkiye'nin Geleceği


15 Temmuz'la birlikte, pekçok insan TSK'nın Türk siyâsî hayâtına ve Türkiye'nin kaderine hükmedemeyeceğini düşünüyor. Bu durumun sebepleri; AKP’nin propagandasından yararlandığı, TSK’nın darbeci geçmişi, çoğunlukla AKP ve seçmeninin, 15 Temmuz’a karşı çok başarılı bir şekilde direnmesi ve en önemlisi, TSK içerisinde, yüksek oranda Fethullahçı subay ve astsubay olduğu iddiası.  İlk iki sebep, yâni darbeci geçmiş ve 15 Temmuz’da AKP yanlısı veyâhut Fethullah karşıtı insanların direnişi, doğrusuyla yanlışıyla konuşuldu. En konuşulması, hakkında düşünülmesi ve akıllara soruların gelmesi gereken, TSK’daki Fethullahçılar meselesi ise çok az konuşuldu.

Şahsen, 15 Temmuz öncesinde, Fethullahçı olduğundan şüphelenilenlerle alakalı çok okuduğum için, TSK’da Fethullahçı bir yapı olduğunu biliyordum. Ahmet Zeki Üçok ve Mustafa Önsel başta olmak üzere, esâreti yaşayanların yazdıkları, OdaTV’de çıkan pek çok haber sayesinde, TSK’daki vahim durumdan haberdar oldum. Burada sorulması gereken soru şu; benim gibi, istihbâratçı, subay, siyâsetçi, üst düzey güvenlik yetkilisi tanıdığı olmayan biri bile, açık kaynaklardan okuduklarına ve 2007’den itibaren yaşananlara dayanarak bunu görüyordu da, MİT’in müsteşarları, TSK’nın kurmay subayları, Tayyip Bey bunu görmüyor muydu? Bal gibi biliyorlardı. Hem de, bizim gibi sâde vatandaşların bildiğinden daha fazlasını biliyorlardı.

Peki niye müdahale etmediler, yâhut neden Fethullahçı olduğundan şüphelenilenleri emekliye ayırmadılar? Burada iki farklı yönde cevap bulabiliriz. Bir, TSK’da o kadar çok sayıda Fethullahçı var ki, Fethullahçı olduğundan şüphelenilenler yükseltilmese, kimse rütbe alamayacak. Mantıklı bir sebep. (Bu arada Yaşar Büyükanıt-İlker Başbuğ-Necdet Özel-Hulusi Akar zamanında Ergenekon-Balyoz-Casusluk Davaları’yla esîr edilen, rütbeleri yükseltilmeyen ve  ordudan tard edilen subaylar, astsubaylar meselesine girmiyorum.)
İkinci sebepse, Tayyip Bey ve kurmaylarının “TSK’daki Fethullahçılar’ı birden atarsak, ortada ordu kalmayacak, o zaman biz bunları takrîbî 20 senede temizleyelim. Alttan da Fethullahçı olmayan, fakat farklı tarîkatlara mensup olan çocukları subay, astsubay yaparız. Eğer bu süre içerisinde, darbeye yeltenmeye çalışırlarsa, halka dayanarak darbeye karşı dururuz. Korkularından bir daha da darbe yapamazlar. Çünkü TSK, kısa dönem-uzun dönem askerlik yapan erlerin ekseriyetini oluşturduğu bir kurum. Sonraki denemede erler kışlayı asla terketmezler. Hem pasifize olmuş TSK’yı, adım adım yola getiririz, hem de, 20 sene sonunda, TSK’yı AKP’nin kurduğu yeni rejimin bekçisi yaparız.” minvâlinde düşünmeleridir. Bu ikinci ve uzun sebebi tabii ki ben uydurdum. Fakat, siyâsî târihin ve şartların farkında olan herkes bunu yazabilir.

Uydurduğum kısmı okuyanların aklına gelecek ilk soru, “TSK’yı yola getirmek de ne ola?”dır. AKP, üç şekilde TSK’yı yola getirir. Bir, Fethullahçı subayları gözaltına almak, peyderpey, Etkin Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırtmak ve bu eski Fethullahçılar’ı başka tarîkatların kontrolüne vermek. Bunu neye dayanarak yazıyorum, devletin öteki kurumlarında, geçmişi Fethullahçılar ve Fethullahçılık’la dolu sürüsüyle insan tevbe istiğfar eyledi, zengin olanlar para verdi. Büyükbaş Fethullahçılar, Bilal Erdoğan dâhil, 15 Temmuz'dan sonra düşman oldukları kardeşlerini, büyükbaş AKP’lileri şirketlerine ortak ettiler, AKP’ye döndüler, anadan üryân, pîrüpâk hayâta sâhip oldular. AKP’nin, siyâsî örgütlerin (buna 12 Mart 1971 sonrası Türkiye Cumhûriyeti Devleti de dahildir) ve istihbârat kurumlarının, insanları kontrol etme yollarından birisi tarîkatlardır. Elde var bir.  
             
İkinci yola getirme usûlü ise, TSK’nın kontrolü için bürokrasi devreye sokmak ve askerî ekonomiyi elde tutmak. TSK’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, bürokrasinin devreye sokulmasına örnek gösterilebilir. 15 Temmuz’dan sonra kışlaların iâşesinin (zehirlenme hâdiseleriyle hatırlanan) özel şirketlere verilmesinden, Savunma Sanâyii Müsteşarlığı yoluyla savunma sanâyii ihalelerinin elde tutulmasına kadar pek çok misâl, AKP’nin  TSK’yla ekonomik bağı olanların te’sirini kontrol ettiğini gösteriyor. Belki bu kontrol, 27 Mayıs’tan sonra kurulan, her ne kadar, askerin siyâsetteki yüksek te’sirine dayanarak genişlemişse de, bu zamana kadar yaptığı yatırımlarla gâyet iyi yönetildiği belli olan OYAK’a, yâni askerlerin emeklilik fonuna kadar uzanabilir. İleriki günlerde, krizin üstesinden gelmek için te'mînat gösterilmesi amacıyla, evvelâ kayyım atanabilir, sonrasındaysa TMSF yoluyla Varlık Fonu’na devredilebilir.

Üçüncü yola getirme usûlü, şu anda TSK’nın en kilit noktalarına göreve geri çağrılarak getirilecek emekli subay, astsubay ve paşaların getirilmesi yâhut hizmetlerinin satın alınmasıdır. Fakat bu gelenlerin yâhut hizmet verenlerin ekserîsi tarîkatlara mensûp olacak. Hizmet verenlerin de en başında SADAT olacak. Hattâ açık kaynaklara yansıyan bir iddiaya göre, kimi subay ve paşalar, terfi almak amacıyla, Tanrıverdi’yle görüşmek için can atıyorlar.


SADAT şirketi ve baş kurucusu Adnan Tanrıverdi, Türkiye’nin askeriyesinin geleceğini anlayabilmemiz için çok önemli. Kamuoyu SADAT’ı, sitesinde gayrı nîzâmî savaş eğitimi (sabotaj, pusu, yol kapaması, sabotaj) yaptığına dair yazıdıklarıyla tanıdı. Hatta o dönem, Tayyip Bey’in hem içeride, hem de dışarıda çok zayıf olduğu, Ruslar’ın uçağını düşürdüğümüz dönemdi. Rusya, BM huzûrunda, IŞİD’den petrol aldığımızı ve Tayyip Bey’in akrabalarının bunlardan yararlandığını iddia etmiş, hatta Tayyip Bey’in Lahey’de yargılanması için çalışmıştı. Bu dönemde SADAT’ın sitesinde, gayrı nîzâmî harp eğitimi verdiğini yazması tepki çekmişti. SADAT’ın başındaki kişi Adnan Tanrıverdi, irticâ nedeniyle ordudan atılmış bir tuğgeneral. SADAT, Resmî sitesinde verilen bilgiye göre, 28 Şubat 2012 târihinde, emekli 23 subay ve astsubayın iştirâkiyle kurulmuş. Şu anda kendisi Tayyip Bey’in başdanışmanlarından biri. Ayrıca “Güvenlik ve Dış Politika Kurulu” mensubu. Peki bu adamın görevi nedir? Şirketi yoluyla, Suriyeli muhaliflerden başka hangi örgüt ve devletlere hizmet vermektedir? SADAT’ın “İç hizmet” amacı var mıdır? SADAT üyelerinden, askerî okullara girecek kişilerin mülâkâtlarına katılanlar var mıdır? Yeni rejimin ve AKP’nin isteklerine uyan, tarîkatçılardan mürekkep bir ordu kurma görevi almış mıdır? İçte ve dışta verdiği hizmetler mukâbili mâli desteği örtülü ödenek yoluyla mı almaktadır?  Bu soruların muhtemel cevaplarını herkes kendisi versin, cevâbı ben verirsem böylesine kahpeleşmiş düzende, insanı hayattan bıktırırlar.





15 Temmuz ve asker-sivil ilişkilerinin geleceğine ilişkin yazı dizisinin ilk kısmını burada bitiriyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar