Kötü Kuruluş, Fevzi Çakmak - Ahmet 'Zippo', Enişte inan - Ali Koç, Yıkılan Cumhûriyet, Gizli Şerîât Devleti

Kaynağını tarihten alan bir önerim ve öngörüm var. 1945’te Nazi Almanyası düşürüldükten sonra, Prusya’nın, toprağa bağlı, subay ve devlet adamı çıkaran soylu Junker sınıfı, mülga olmuştu. Tarîkatların da aynı şekilde, ‘kesinkes’ mülga olması gerekir. Türkiye’de Mustafa Kemal Paşa zamanında sözde tamamı kapatılan tarîkatlar, bazı yerlerde açıktı, bazı yerlerde merdiven altındaydı ve te’sirini sürdürdü. Bugün yaşadıklarımız ve gördüklerimiz, tarîkatlarla, ehlîleştirilmemiş dînle ve mensuplarıyla, onlar pes edinceye, aklın üstünlüğüne mağlup olduklarını fark edinceye kadar savaşmayı zorunlu kılıyor. Şu anda, bir canavar ordusuna dönüştüler. Sessizce tüm kaleleri zaptettiler. Yaşarken, regl olmuş kız çocuklarıyla, öldükten sonra, hûrilerle cinsel münasebet kurmak inancı ve arzusundalar. Böylesine barbar ve karanlıklar. Kuran kurslarında, tarîkat yurtlarında, zikir odalarında, ülkemin çocuklarının, ülkemin gençlerinin zihinlerine ve ırzlarına tecâvüz ederek, akla ve aydınlığa karşı dîni soktular. Bunu, 58 yıl boyunca, açık açık devletten destek alarak yaptılar. Ancak, kuruluşta sorunlar olmadı diyemeyiz.

Fevzi Çakmak bir nakşibendî idi. Küçük Hüseyin Efendi’nin müridiydi ve mezarları yanyanadır. Türk Ordusu’nun baş generalinin, bir tarîkat şeyhinin yanına gömülmesi, mürid olan ‘general’in, ebedîyete kadar şeyhinin dibinde olmak istediğini gösterir. Sözde ‘laik’ Türk Ordusu’nun, Naziler’in kaybı kesinleşene kadar başında olmuş bir general, tarîkata bağlıysa, sözde ‘laik’ Türk Ordusu, dinine bağlı ve akla düşmandır. Son 40 yıl, 15 Temmuz ve 15 Temmuz sonrası, bunun kanıtıdır. Ordu’nun emri, Meşâyih’in kavliyle, askerî okullara sokuldular, yetiştirildiler, şeyhlerinin ayağını yıkayıp suyunu içtiler, şeyhlerinin terli iç çamaşırlarını koklayıp sakladılar, şeyhlerinin yediklerinin kabuğunu sakladılar ve Tayyip Erdoğan’ı halîfe yaptılar.

Ancak, peygamberin halîfesi olduğunu iddia edenler, genişlemek ve islamlaşmak zorundadır. Bugün ise, küçülme ve sahte bir İslamlaşma var. İslam’da örtünme vardır ve cinselliği saklamak amacındadır. Bugünse örtülü cinsellik var, türbanlı hanımların vücut hatları belli oluyor, makyajları, erkekleri ve lezbiyenleri cezbediyor, öyle ki, insanın içinden, iltifât amacıyla ‘Çok seksîsiniz hanımefendi.’ demek geliyor. Kimileri, ‘müslüman’ paralarıyla para kazanıp, ‘kar payı’ yoluyla refâha kavuşuyorlar. Helal fâiz yiyorlar, âfiyet olsun. Sahte bir hayat yaşıyorlar, İslâm’a bağlı gözüküp, İslâm’dan sapıyorlar. Çelişkili hayatı kabullenmek, insanı çürütür. Çelişki varsa ve isyân yoksa, ahlaksızlık ortaya çıkıyor.

İnan Kıraç, Habertürk’e verdiği bir mülâkâta göre, Ali Koç’la birlikte, Houston’da yemek yerlerken, Çakmak’ın torunuyla rastlaşmış. Çakmak’ın torunu, Mustafa Kemal Paşa’nın, zamânında ‘Türkiye’ demekle hatâ ettiğini, ‘Anadolu Türk Devleti’ yâhut ‘Anadolu Devleti’ deseydi, şimdiye her şeyin çok iyi olacağını savunmuş. Büyük vatanperverler, Ordu tarîkat yuvası olurken, nice subay esîr edilirken sesi çıkmayan, enişte İnan Kıraç ve Tayyip Bey’den Aliağa Petrol Rafinerisi’ni kelepir fiyâta kapan, üvey yeğen Ali Koç, çok celâllenmişler ve hakâretâmiz sözlerle ‘küçük çakmak’ı kışkışlamışlar. Celâllendiklerini sanmıyorum. Bu diyarlardan 'celâlî'ler geldi ve geçti, 31 Mayıs 2013'te celâlî torunlarıydık, çıktık ve çalışanları, bizlere otellerinin kapılarını açtılar. İnsanların gözleri yaşlıydı, sevdiğim kız orada güvendeydi. Teşekkür ediyoruz. Ama ülke uçuruma sürüklenirken, ülkeyi uçuruma itenleri, Nakkaştepe'de izlemekten gayrı hiçbir şey yapmadılar.

Araştırdığıma göre, bu ‘küçük zippo’, Ahmet Çakmak. Yükseköğrenimi bugünün Boğaziçi Üniversitesi olan Robert Koleji’nden mezun. İnşaat ve deprem mühendisi olmuş bir profesör. Bizans mimârîi hakkında bir kitap yazmış. Japon bir hanımla evlenmiş ve iki kızı olmuş. Biri Lisa Ayla, öteki Erika Leyla. Zippocuk, dedesi nakşibendî Fevzi gibi ‘büyük adam’ olmuş. Bir, Türk’e ve Mustafa Kemâl'e karşı olan paşazâdeyi, adam sayamıyorum. İki, Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’ye çok zarar vermiş, apoletli fakat okumayan veyâhut düşünmeyen insanlar yetiştirmiştir. Boğaziçi Üniversitesi Mart 1971’de kurulmuştur. Tarîkatları ve tarîkatçıları çok sever. Ahmet Davutoğlu ve Nükhet Sirman en bilinen örnekleridirler.

Bu şartlarda, biz, laik değerler ve hürriyetle, ülkemizin iyiye gideceğine inanan Türk vatandaşları için iki çıkış yolu var. Ya Türkiye’nin tamamına nüfûz edebilecek, toplumu sürükleyecek ve din batağından sökecek kadar büyük bir aydınlanma hareketi yaratırız, yâhut küçülmüş, bölünmüş ve yobaz İslâm’a terk edilmiş bir Türkiye’yle toprağa gömülürüz.

Aydınlanmak için, özgürce düşünmek, açık açık konuşmak ve tartışmak gerekir. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” sloganı hoştur, fakat söyleyenlerin bir çoğu boştur. Türkiye’nin çoğunluğu gibi, din bilmezler, dil bilmezler, târih bilmezler, coğrafya bilmezler, hiç bilmek istemezler, hatta düşünmezler. Adliyeleri, üniversiteleri, evleri, dergâhları ve sokakları çürük kokan bu sefîl Türkiye’nin iyiye gitmesini isteyen herkes, bilmek, bildiğini sınamak ve sınanmış bilgiye dayanan fikirlerini ortaya atmak zorundadır. Bilmeyen, yanlışa işâret etmeyen, yanlışa direnmeyen, nâmussuzluklara karşı ‘gık’ demeyen idâre-i maslahatçı zihniyet, Türk’ün en büyük kusurudur.

Baronne Durand de Fontmagne’nin hâtırâtındaki bir cümle aklıma geliyor, “Türkler, her zaman, her şeyi yarım yapıyorlar.” Mâkus tâlih budur. Yarım batılılaştık, yarım cumhûriyet kurduk, yarım ordu kurduk, çeyrek üniversiteler kurduk ve çöktük. Bugünden Türkiye’nin son 20 yılına bakarsak, Türkiye Cumhûriyeti’nin üniversitelerinden bir hukuk fakültesi dekanının, Türkiye’de yaşanan hukûkî rezâletlere karşı çıktığını, bir ah vah ettiğini, bir zılgıt çektiğini göremezsiniz. Üniversitelere gitmek gereksizdir.

Türk televizyonları ve Türk matbuatı, ki çökmüşlerdir, televizyonlarında ve gazetelerinde bir parça İdlib’tekilerin kim olduklarından bahsetmiyorlar. Heyet Tahrir-üş Şam’ın ve yanında bulunan, HTŞ’nin zaman zaman çatıştığı yakın dostu, eski ÖSO’dan ve IŞİD’den arda kalanlardan mürekkep ‘Milli Kurtuluş Ordusu’nun nitelikleri nedir? Nasıl bir Suriye kurmak istiyorlar? Ütopyalarını görmedik mi, insanları esir ettiler, erkeklerin kafalarını kesip, kadınları câriye bildiler, ırzlarına geçtiler. Eşcinselleri yüksekten aşağı attılar. Tüm bunların üzerine "Allâhu Ekber!" dediler. Allâh'ın inananları budur ve Allâh, dehşetli bir uydurmadır.

Peki, biz nasıl bir ülkedeyiz? Komşumuzda bir kargaşa çıkıyor ve hükümetimiz, yaklaşık 80 aydır, oraya aklı, yıkmak, ırza geçmek ve kafa kesmekle dolu onbinlerce cihatçıyı sokuyor, soktuklarını besliyor. Beslediklerinin, El Kâide’den koparak, IŞİD ve El Nusrâ’yı kurduğunu biliyoruz. Peki kimse sormuyor mu, bu cihatçı teröristlerin arasında PKK’nın işi ne? Suriye’de işlerin silaha döküldüğü 2012 Haziranı’nda, PKK, sınırımızın üç farklı bölgesinde yerleşmişti. Peki o bölgelere nasıl geldiler? Teröristlerini paraşütle mi indirdiler? Hayır, ki artık Arap olduk ve ‘Lâ’ diyoruz, onların her biri bizim sınırımızdan geçtiler. Türkiye’nin sınırına PKK ve IŞİD ve ışidciklere bağlı teröristler ayağını bastı. Kimse utanmıyor mu? Hakan Fidan, Emre Taner ve Afet Güneş gibi, terörist liderlerinin sırtını sıvazlayan, onlara övgü dolu sözler söyleyen, Türkiye’nin Fethullah’a teslîmine karşı ‘gık’ demeyen insanların Türkiye Cumhûriyeti’nin istihbârâtını yönetmesinden ötürü utanan, bir ben miyim? Ahmet Davutoğlu gibi birinin, 23 Nisan'da bir saatliğine dahî başbakan yâhut dışişleri bakanı olmaması gerektiğini bilen, bir ben miyim? Ülkemizde, husûsiyetle, Gaziantep ve Şanlıurfa'da IŞİD'e bağlı ilçeler vardı, o ilçelerde Suriye'den getirilmiş kadınları ve kız çocuklarını, başlık parası karşılığında, imam nikâhıyla verirlerdi. 2018 Sonbaharı'nda, HTŞ ve sözde 'Milli Kurtuluş Ordusu' birbirine girdikten ve HTŞ İdlib'te egemen olduktan sonra, Türkiye'nin pek çok yerinde, terör örgütü HTŞ'nin sempatizanı ve üyesi olanlar gözaltına alınıp, bırakıldılar. Tüm bunlardan dolayı utanıyorum. Ben yapmadığım bir şey için utanırken, yapanların kahraman bilinmesine dayanamıyorum. 

Biz, laik cumhûriyetin yıkıldığını, çocuk yaştaki kız ve erkeklere tecâvüzlerin, 1400 yıl öncesini yaşatmak isteyenlerin etkisinin, insana ve millete küfrün arttığını görenler, birbirimize kenetleneceğiz, vatandaşlarımızın gözlerindeki perdeyi kaldıracağız ve bu rezil düzeni yıkacağız.







Yorumlar

Popüler Yayınlar